Berlin'de Ne Yapılır : Gezilicek ve Görülücek Yerler.


 


Herkese uzun bir aradan sonra Merhabalar!

Yazmayı özleyen insanları garipsediğim zamanlar olmuştur hayatımda. Ama birkaç yıldır bloğumu epey bir boşlamış olmanın üzüntüsünü yeni yeni yaşıyorum diyebilirim. Yeniden başlıyormuş gibi hissediyorum! Sosyal medyadan birazda olsa uzak durup, şimdi yeniden geri dönmekle hatamı ettim, yoksa doğru olanı mı yaptım suan için bilmiyorum. Ama kalbimin sesini dinledim hep, insanların beni sevip sevmediği, tasvip edip etmedikleri kısaca umrumda değil.



 Berlin Dome.
 







Charlottenburg Palace


2017'yi tamamen gezip görmeye ayıran ben, yılın son dakikalarında indiğim Berlin'de kemiklerime kadar donsam da 2017'ye sessiz sedasız sevdiklerimle karşıladığım için çok mutlu oldum. Lakin annem ve babam bizden daha çok eğlendi, onlar sarhoş ben, kardeşim, ve kuzenim ayıktık. Siz düşünün gerisini..

Bu postumda ne yaptığımdan, nereleri gezip gördüğümden basedicciğimm..

Görülmesi Gerek Önemli Mekanlar:

İlk gördüğümüz noktalar arasında Charlottenburg Sarayı vardı. Kendimizi 1700'lu yıllarda bulduk diiyebilirim. Koskoca sarayı bir kadın uğruna inşa etmis sevgili Frederick. Berlinde bulunan, ve yapısı bozulmayan tek saray kendisi. Özel bir müzesi ve koskoca birde bahçesi var. Yürü yürü bitmedi, bizde bitirmek istemedik diyebilmek isterdim ama Berlin soğuğunda kendimizi en yakın cafe'ye atmak zorunda kaldik biraz.

Brandenburg Kapısı benim gönlümü feteden yerlerdendi. Reina saldırısının ardından tüm kapıyı Türk bayrağının yansımasıyla kaplayan Berlin'liler Türk dostlarına destek amaçlı kapıya karanfil bırakıyorlardı. Görmeyi beklemediğim bir an olduğu için epey bir duygulandım. Kısaca açıklamam gerekirse 5 kapıya sahip Brandenburg, son iki kapısı sadece halka açıkmış bir zamanlar, orta kapı ise kraliyet ailesine. En üstünde de Quadriga var, zafer alayların semboli dört at ve yarış arabası. Yunan ve Roma Mitolojisinde Quadriga tanrıların arabasıymış. İnanışa göre Apollo arabasını gökyüzüne sürer ve gün ışığını teslip alıp dünyaya geceyi dağıtırmış. Bilginize :)

Kapı'ya yakın (sanırım 5 dakika bile sürmemişti yürümek) katledilen Yahudiler için yapılan anıt bulunuyor. Benim gibi Alman tarihine meraklıysanız görmenizi tavsiye ederim. Adamlar tamda Parlamento'nun karşısına yapmışlar ki, bence geçmişi unutmalarına hiç izin yok gibi. Geçmiş derken, Berlin'de farkettiğim şeylerden biride Hitlerin veya Nazilerin hiç adı veya bahsi edilmemesi. Sanki öyle bir geçmiş hiç olmamış gibi. 

Berliner Dome'u son güne bırakmaya karar verdik. Kilise delisi ben, tüm zamanımı bu kiliseye ayırmak istedim açıkçası. Dışı muazzam güzellikde olsada, sanırım benim kişisel tercihim Katolik kiliseleri, Şapelleri oldu. Dome'un içi bana biraz Hristiyanlıkdan uzak, epey bir modernleşmiş geldi. Giriş 7 Euro idi fakat içini görmesenizde olur bence.

Son olarak önemli noktalardan East Side Gallery'ye değinmesem olmazdı. Alexandraplatz'a biraz uzakdi (2 metro değiştirdik) fakat sanat adına görünmesi gereken yerlerdendi kesinlikle. Hep yenileniyor olması, sanatkarların özgürlüğünün temsilcisi bir duvar bence. Berlin'in East/West noktasının ayrımınıda çok net burada gördük biz. Bir bacağımızı Doğu'ya, ötekini Batı'ya atıp fotoğraf falan çektik (Turist saçmalıkları).

Ha ayrıca! Fotoğraflarda gördüğünüz şirin masallardan çıkma yerde Hackesche Hofe. Bulana kadar kuzenimin kafasinin etini yedim ve bundanda gurur duyuyorum :)

Alışveriş:

İlk günümüzü Berlin'lilerin zengin caddesi diyebiliriz, 'Kudamm'da' geçirdik. Sağınızda Chanel, Armani solunuzda Dior, Boss, Gucci derken nasıl sonuna geldim bu caddenin dediğiniz oluyor. Noel zamanında malesef bir saldırı olmuştu hatırlarsanız, o saldırı Kudam'a çok yakındı. Heryere karanfiller bırakılmıştı. Bizim amacımız alışverişten cok gezmek oldugu için, gorup birdaha gitme gereği görmedik :) 

Comments